13 Mayıs 2015 Çarşamba

MARDİN MİDYAT HASANKEYF

Her tarafı tarih kokan bir gezi; Mardin, Midyat, Hasankeyf... Ben çok keyif aldım, giden bir çok insanın da benzer duygular ile döndüğünü tahmin ediyorum. Öncelikle kısa bir gezi planı yapmanız yeterli olacaktır. Ben bahsi geçen yerleri 2 tam günde tamamladım. Evet biraz yorucu oldu ama 3 gün bu tur için ideal diyebilirim.

Mardin benim hayalimde küçük Kudüs'tü aslında. Medeniyetler beşiği Mezopotamya'da farklı dil ve dinden insanın yüzyıllarca yaşadığı bir coğrafya. Ben hayalimdekini buldum, tek üzüntüm bu farklı kültürlerin büyük bir kısmının yok olmuş olması. Yani bölgede yaşayan Süryani ve Yahudi kişilerin sayısı yıllar içinde o kadar azalmış ki dokuyu sadece tarihi eserlerde hissedebiliyorsunuz. Normal hayatta bu mozaiği gözlemleme şansınız çok da olamıyor. Gönül isterdi ki o yüzyıllar süren yaşam şekli bu günde devam etseydi, insanlar yurtlarında hep birlikte yaşamaya devam etselerdi...

Neyse şehre gelecek olursam, turla gitmeyi tercih etmeyen benim gibi arkadaşlar için: Pegasus ve THY'nin Mardin'e hemen her gün uçuşları bulunuyor. Havalimanından şehir merkezine taksi ile gidebilirsiniz. Ben merkezde Dara Konağı isimli butik otelde kaldım. Öyle fazlaca bir lüks beklemeyin sonuçta taş evde kalacaksınız. Yok ben taş evde kalamam derseniz merkezin bir miktar dışında havalimanı yolunda Hilton bulunuyor. Bunun dışında Erdoba Konağı, İzala ve Reyhani Kasrı önerilen oteller arasında. Otellerin hepsi gayet merkezi. 

Mardin'de ana caddede yürüyüş yaptığınızda kendinizi tarihe tanıklık ettiğinizi hissediyorsunuz. Her yerde bir cami, medrese, kilise ile karşılaşmanız mümkün. Ayrıca daracık sokaklar ve küçük sarı taş evler sizi büyülüyor diyebilirim. Ben gider gitmez kahvaltı için öneri üzerine Seyri Merdin'e gittim. Ve gitmemle birlikte hayalimdeki Mardin kahvaltısının aslında sadece hayalimde olduğunu öğrendim. Çünkü Mardin'de kahvaltı özelinde bir şey yok. Yani peynir, ekmek, zeytin, değişik olarak kabul ederseniz tek şey ekmek yerine tırnaklı pide olması :) Ama Seyri Merdin'de manzara güzel, şehir güzel. Yani kahvaltı yapmak için iyi bir yer olduğunu söylemek mümkün. Yalnız dediğim gibi kahvaltı beklentisini düşük tutmakta fayda var.



İlk olarak geziye ana cadde üzerindeki Kırklar Kilisesi ve Zinciriye Medresesi ile başlayabilirsiniz. Zinciriye Medresesinden Ulucami manzarasına bir bakmakta fayda var. Rivayete göre zamanında Zinciriye Medresesi ile Ulucami arasında iki tane zincir varmış, zincirlerden biri akrep, biri yılanı temsil edermiş. Akrep olan zincir kopmuş. Bu sebeple bölgede özellikle yaz aylarında akrep sokması nedeniyle ölen çok olurmuş. Ancak kopmayan zincir insanları yılan sokmasından ve ölümlerden korurmuş...





Mardin'de ana cadde üzerinde gezerken sürekli Mardinli çocuklar gelip size yardımcı olmak isteyecek. Toplam 3 tane soru var. 1- Tartayım mı abla? (önünde bir tartı ile) 2- Sana Mardin'in meşhur esprisini anlatayım mı abla? (Espriyi öğrenmeye cesaret edemedim) 3- Mardin'in turistik yerlerini gezdireyim mi abla? :) Hepsi bir küçük tur rehberi, yaşları 4-5.

Ulucami (Cami-i Kebir) 1176 yılında Artuklu Hükümdarı Kudbeddin İlgazi zamanında yapılmış. Yapı gerçekten görülmeye değer. Şehrin her yerinden hakim olabiliyorsunuz zaten. O döneme ve ihtişama doğru yol aldığınızı söyleyebilirim.







Mardin meşhur İpek yolu üzerinde, bunun tarih içerisindeki etkisini en güzel gözlemleyeceğiniz yer Sabancı Kent Müzesi. Türkiye'de gördüğüm en güzel müzelerden biri olduğunu söyleyebilirim. (Yine de etkileyicilik konusunda Zeugma'yı ayrı tutuyorum). Müzerinin hemen alt katındaki Dilek Sabancı Sanat Galerisinde "Batının Gözüyle Doğu Fotoğrafları" sergisi vardı. Ben bu galeriyi ve resimleri de çok beğendim. Denk gelirseniz uğramanızı öneririm.





El sanatları açısından önemli bir merkez Mardin. Özellikle Telkari (İlginiz varsa alışveriş için Midyat daha mantıklı olacaktır), bakır-gümüş her tür el sanatı ve taş işçiliği konusunda gelişmiş olduklarını söylemek mümkün.

Bir de Mardin'in meşhur eşekleri :) Hemen her sokak arasında sırtında yükü ile bir eşek karşınızda. Bu eşekler belediyede kadrolu işçi. Emeklilik hakları varmış. Güçlerine göre itfaiyeci, taksi, hamal ve çöp toplayıcısı oluyorlarmış. Kendileri onlara binen kişilere zimmetli. Eşekleri gördüğünüz dar sokaklar şehirde en çok ilginizi çekecek yerler. Bu arada her sokak zaten dar ama en güzel olan bölge Abbara bölgesi, hemen Sabancı Müzesinin ilerisinde. Orada sokaklar sizi daha da çok etkiliyor.


Atlıları da atlamamak lazım :)




Mardin'de yemek için öncelik Cercis Murat Konağı, biraz nam da saldığı için fazlaca turistik geldi bana ama yemekler iyiydi. Meze tabağı ile başlayıp, fiks menü servisle tüm Mardin yemeklerinin tadına bakabiliyorsunuz. Mardin'de gittiğiniz her yerde haşlanmış (ikbebet) ve kızarmış içli köfte (kibbe) yiyeceksiniz. Bir de kuzu eti elbette. Bunun dışında kebapçı Rido'yu önerdiler, bu bir esnaf lokantası. Mideniz kuvvetliyse gitmenizde fayda olabilir. Ben denemedim, tek öğle yemeği hakkımı Cercis'te kullandım ama siz deneyebilirsiniz tabii.











Akşam ise sıra gecesi konseptini görelim mantığıyla soluğu Antik Sur restaurantta aldık. Hayatımda ilk defa sıra gecesine gittim, özetle düğünlerde Ankara, Konya, Sivas vs havası çaldığında kalkıp oynayanlardansanız, aynı konsepti bulacağınızı söyleyebilirim. Ben üst tarafta olaya tamamen hakim bir yerden izlemekle yetindim. Ama Türkiye'nin her yerinden gelen insanlar vardı. Ve İzmir efesinden, Diyarbakır halayına kadar her tür müzikte dans edildi, halaylar çekildi. Yemek yine fiks menü, kaburga dolma ve çiğköftesiz final yapılmıyor. Lezzet çok iyi değil, ancak amaç zaten yemekten çok ortamı görmek olduğundan kötü değildi diyebilirim.

Mardin'de yemek yediğiniz yeri iyi seçmekte fayda var, çünkü Ulucami'ye giderken geçtiğiniz çarşıda etleri sokakta yerlerde göreceksiniz. Hayvanlar hemen orada yüzülebiliyor. Çektiğim fotografların hepsini koyamıyorum, malum görüntü pek iç açıcı değil. Midenizi bozmayın diye söylüyorum :)

Mardin'de alışveriş yapmak isterseniz takı dışında, Süryani şarabı, dibek kahvesi, bıttım sabunu ve meşhur badem şekerini alabilirsiniz. Özellikle tarçınlı badem şekeri gerçekten çok lezzetli. Bunları hepsini merkezde bulabilirsiniz.

İlk günü bu aktiviteler ile tamamlayıp ikinci gün otelden ayarladığımız bir rehber ile turumuza başlıyoruz. Amaç Mardin çevresini gezmek. Duraklar şöyle; Deyrulzafaran Manastırı, Dara Harabeleri, Mor Gabriel Manastırı, Beyaz Su, Midyat ve Hasankeyf. Anlaşılacağı üzere baya dolu bir tur ve yoğun bir program. Ama oldukça keyifli...

Deyrulzafaran Manastırı 1932 yılına kadar Süryani Ortodoks Cemaati'ne Patriklik merkezliği yapmış. Sonrasında patriklik Şam'a taşınmış. Manastırın etrafında yetişen safran bitkisi nedeniyle ismi Deyrulzafaran yani Safran Manastırı. Manastırın bahçesinde safran çayını içmeyi unutmayın. Manastırın inşaası 5 yy'da başlamış ve eklentilerle 18 yy'a kadar devam etmiş. Şu an manastırda patrik olmadığı için en yüksek kişi metropolit. Bugün de aktif olan manastırda toplam 30 kişi yaşıyor. Türkiye'de din eğitimi yasak olduğu için öğrenciler sadece dil eğitimi alıyorlar. Manastırda verilen bilgilere göre; Ortodokslarda rahip olup halka din konusunda bilgi verme yolunu seçenler evlenebiliyorlar, dünyevi zevkleri bir kenara bırakıp, evlenmeyen ve papaz olanlar ise metropolit ve patrik olma yolunda ilerleyebiliyorlar.






İkinci durağımız Dara Harabeleri Mardin'e yaklaşık 20 km uzaklıkta. Zamanında tiyatro, sarnıç, yeraltı zindanlarına ev sahipliği yapmış etkileyici bir mekan. Harabelerin içerisinde bir mozaik bölümü bulunduğunu ancak ödeneksizlik nedeniyle şu an yeterli araştırmanın yapılamadığını belirttiler. Harabeleri bize yerel rehberimiz Gülsüm gösterdi :) Kapıda bizi karşılayıp tüm detayları anlattı. Küçük rehberlerden destek almanızı öneririm. Çıkışta verdiğimiz parayı da ısrarla almamaya çalıştı Gülsüm. Harabelerden çok etkilendim evet Persler döneminden kalmış bir yerleşim alanını gezme duygusu bile yeterince etkileyiciydi. Ama ne yalan söyleyeyim ben Gülsüm'den daha çok etkilendim... İçtenliği, tarihe olan sevgisi ve bağlılığı beni çok mutlu etti.





Dara Harabeleri sonrasında biraz dinlenmek ve bir çay içmek için Nusaybin Beyazsu'ya gidiyoruz. Burası bir mesire yeri aslında. Aşağıda akan su, yanda yeşillikler, döşeğe uzanıp çayınızı, kahvenizi içebiliyorsunuz. Doğa harikası diyebilirim.


Beyazsu sonrası sıra Mor Gabriel Manastırında. Manastır Midyat yolu üzerinde, burada da aktif 60 kişi bulunuyor ve aynı Deyrulzafaran Manastırı gibi dil eğitimi veriyorlar. Moğollar döneminde hemen tüm Mardin gibi manastır da yağmalanmış, ancak yapı ihtişamını halen koruyor. 1600 yıllık yapı zaman içerisinde eklemeler yapılarak tamamlanmış. Burada yetişen kişiler din eğitimi almak istiyorlarsa Suriye'ye gidip orada dersler alıyorlarmış.



Bu da manastırın kibrit çöpünden maketi


Mor Gabriel sonrası Midyat'a doğru yola çıkıyoruz. Midyat'ta öğle yemeğini esnaf lokantası tadındaki Çağdaş Et Lokantasında yiyoruz. Yediğimiz her şey enfes.... Midyat'tan çok bir beklentiniz olmasın derim. Telkari, gümüş takı vs seviyorsanız onları gezebilir, Süryani şarabı alabilirsiniz. (Özellikle mahlepli olan denenmeli). Bir de Sıla'nın konağı diye bilinen Midyat Konuk evi burada. Sıla hiç izlemediğim bir dizi ama konak bir dizi nedeniyle bilinmekten öte etkileyici, giderseniz görmenizi öneririm. Kilise çanı ile minareyi birarada gördüğünüz manzara görülmeye değer.



Midyat'tan hareket edip Batman'a Hasankeyf'e geçiyoruz. Hasankeyf tarihi 10000 yıl öncesine dayanan bir ilçe, 80'li yılların başından beri doğal koruma alanı. Ancak aynı zamanda yapılması planlanan Ilısu barajı nedeniyle yok olmayı bekleyen bir tarih. Böyle bir güzelliğin yok olacağını, sular altında kalacağını bilmek üzüyor insanı ve gerçekten başka hiç bir seçenek olup olmadığını sorguluyorsunuz.

Hasankeyf'i bize oranın çobanı gezdirdi. Çobanın tüm hayatı orada muhteşem doğanın ve kalenin içerisinde geçmiş, şimdi toprağından ayrılma duygusu onu oldukça üzüyor. O Hasankeyf'e olan sevgisini tüm duygusallığıyla anlattıkça siz de etkileniyorsunuz tabi ki. Hiç başka çözüm yok mu sorusunu defalarca kere soruyorsunuz ama görülen o ki önümüzdeki yıllarda Hasankeyf sular altında kalacak.

Plana göre Hasankeyf'te yaşayan insanlar Yeni Hasankeyf denilen dağın yamacındaki bölgeye taşınacaklar. Çobandan aldığım bilgiye göre devlet mevcut evlerini 50000 TL'ye alıyormuş, TOKI'nin yaptığı yeni evler ise 185000 TL'ye satılıyormuş. Ama onlar evin yenilenmesi fikrine de uzaklar zaten. Doğalarından, evlerinden ve bu güzel ilçeden vazgeçmek istemiyorlar.

Dicle nehri, tarihi köprü ve cami... Hasankeyf böyle bir doğa ve tarih güzelliği işte. Barajın doğaya olan etkisi yıllardır tartışılıyor, konuyla ilgili protesto ve kampanyalar devam ediyor. Ancak sonuç nereye varacak hep birlikte göreceğiz. Sular altında kalmadan gidip görmek tarihe tanıklık etmiş hissi uyandırıyor insanda. Umarım sonu Halfeti gibi olmaz.


 

Ve güzel bir Mardin gezisi güzel ama hüzünlü bir Hasankeyf gezisi ile son buluyor. Hepinize şiddetle tavsiye edeceğim bir gezi rotası.

Keyifli tatiller...

3 yorum: